Müfredat
Videoyu izlediğinizden emin olmak istiyoruz.
Lütfen "Devam Et" tuşuna basarak izlemeye devam ediniz.
Türkiye’de çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler; gelişmiş devletlere göre daha sonra başlamış ve çıraklık, kalfalık sistemi içerisinde ve bunun kuralları doğrultusunda belirlenmeye çalışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun kurulmasından sonra gelişen “Ahilik” teşkilatı sayesinde çalışma hayatıyla ilgili kurallar belirlenmeye çalışılmış ve bilahare Tanzimat döneminde ise sözlü kuralların yerini yazılı hukuk kuralları almaya başlamıştır. 1877 yılında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında toplanan heyet tarafından hazırlanan “Mecelle‐i Ahkâm‐ı Adliye”, iş hukukuyla ilgili ilk yazılı kurallarının toplandığı bir metindir. Mecellede işçi istihdamı “İcare‐i Âdem” başlığı altında düzenlenmiştir. İnsan çalışması; kira sözleşmesi içinde değerlendirilmiş ve işçi, nefsini kiraya veren kimse olarak tanımlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından önce 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından 151 sayılı “Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” çıkarılmıştır. Bu kanunun en önemli özelliği; bölgesel bir nitelikte hazırlanmış olması yanında kömür madenlerinde çalışacak kişilerin en az çalışma yaşları, ödenmesi gereken asgari ücret, çalışma süreleri ve işçi sağlığı gibi konularda koruyucu nitelikte kurallar getirmesidir.
Cumhuriyetin ilanından sonra hazırlanan 1924 Anayasası’nın özgürlükler alanında önemli düzenlemeler getirmesinin bir sonucu olarak çeşitli alanlarda dernekler kurulmuş, ardından 02.01.1924 tarih ve 394 sayılı “Hafta Tatili Kanunu” ve 22.04.1926 tarih 818 sayılı “Borçlar Kanunu” çıkarılmıştır.
1930’lardan sonra devletin öncülüğüyle millî sanayii kurulmaya başlanmış, giderek işçi sayısında artış meydana gelmiş, bunun sonucu olarak çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenleyecek kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu sebeple 08.06.1936 tarih ve 3008 sayılı “İş Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Daha sonra yapılan değişikliklerle bu kanun, 30 yılı aşkın bir süre yürürlükte kalmıştır. Bu kanunun göze çarpan en önemli özelliklerinden biri, grev ve lokavtı yasaklayarak zorunlu tahkim sistemini getirmesidir.
İkinci Dünya Savaşından sonra çalışma hayatımızda radikal çözümler getirilmeye başlanmış ve 1946 tarihinde Çalışma Bakanlığı kurulmuştur. Bunu takiben 30.01.1950 tarihli ve 5521 sayılı “İş Mahkemeleri Kanunu” çıkarılarak iş davalarının bu mahkemelerde görülmesi sistemi getirilmiştir. 1947 yılında “İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiş, bu kanun ile sendika kurma ve sendikaya üye olma sistemi benimsenmiş, fakat grev yasağı ve zorunlu tahkim sistemi aynen devam ettirilmiştir. Yine aynı dönemlerde 506 sayılı Kanunla sosyal sigortalarla ilgili ilk düzenlemeler yapılmıştır.
1961 Anayasası ile bir önceki anayasamızda yer alan özgürlüklere ilaveten ekonomik ve sosyal haklar bağlamında yeni düzenlemeler yapılmış ve bu haklara olan özlem karşılanmaya çalışılmıştır. Bu anayasada Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu teyit edilmiş, sosyal ve ekonomik haklardan söz edilmiştir. Bu bağlamda 1961 Anayasası’nda çalışma hakkından, kadınların ve çocukların çalışma şartlarının düzenlenmesinden ve korunmasından, dinlenme hakkından, ücret adaletinin sağlanmasından, sendika hakkından, toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt hakkından ve sosyal güvenlik hakkından ve bunların güvence altına alınmasından söz edilmiştir.
1961 Anayasasıyla ülkemizde ilk kez çalışma yaşamı ile ilgili bazı önemli haklar anayasal güç ve değer kazanmıştır.
1961 Anayasası’nda yer alan kapsamlı özgürlük ortamının getirdiği rahatlıkla 1963 tarihinde 274 sayılı “Sendikalar Kanunu” ile 275 sayılı “Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu” çıkarılarak uygulamaya konulmuştur. Bu kanunlar sayesinde işçi ve işveren tarafları, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde çalışma esnasında uygulanacak kuralları serbestçe belirleme şansını elde etmişlerdir.
İş hukukunun tarihsel gelişimi içinde 1961 Anayasasının yürürlüğe girmesinden önce çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu’nun zaman içerisinde oluşan ihtiyaçları karşılayamaması ve yeni anayasayla uyuşmaması sebebiyle yürürlükten kaldırılmış, 28.07.1967 tarihinde 931 sayılı “İş Kanunu” çıkarılmıştır. Fakat bu kanun, şekil bakımından anayasaya aykırı sayılmasından dolayı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bunun üzerine 25.08. 1971 tarih ve 1475 sayılı “İş Kanunu” yürürlüğe girmiştir
1980 yılında yapılan, askerî müdahalenin ardından hazırlanan 1982 Anayasası da 1961 Anayasası gibi sosyal ve ekonomik haklardan söz etmiş ve çalışma hakkı, küçüklerin ve kadın işçilerin korunması ve dinlenme hakkı, sendika kurma hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı, grev hakkı ve lokavt hakkı, sosyal güvenlik hakkı da bu anayasada yer almıştır. 1475 sayılı Kanunun uygulanmasından dolayı ortaya çıkan sorunlar, sanayi ve hizmet sektöründe meydana gelen çok önemli değişiklikler, çalışma sistemlerinde ve uygulamada yer alan çok farklı sistemler, Avrupa Birliğine uyum sürecinde ülkemizin üstlendiği yükümlülükler, bu kanunda yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bunun sonucu olarak 09.08.2002 tarih 4773 sayılı Kanunla işçiler için iş güvencesi sağlanmaya çalışılmış ve bilahare bu kanunda yer alan düzenlemeler de dâhil olmak üzere 1475 sayılı Kanunda köklü değişiklikleri öngören düzenlemeleri içeren ve 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı son İş Kanunumuz hazırlanmıştır.
Son olarak, 11 Ocak 2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 20 Haziran 2012 tarih 63316331 Sayılı Kanun; İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının... More sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 18 Ekim 2012 tarih ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 22. maddesinde herkesin sosyal güvenliğe sahip olma hakkının olduğu, herkesin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını devletin teşkilat ve kaynaklarına uygun olarak gerçekleştirme hakkı olduğu, 23. madde ile herkesin çalışma hakkına, adil ve elverişli çalışma şartlarına, işsizlikten korunma hakkına, eşit iş karşılığında eşit ücret alma hakkına, adil ve elverişli bir ücret alma hakkına, 24. maddede dinlenme hakkına çalışma sürelerinin makul suretle sınırlandırılması hakkına, ücretli tatil hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.
Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesinde yer alan ekonomik ve sosyal haklar Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 16 Aralık 1966 tarihli kararı ile kabul edilen uluslar arası ekonomik, sosyal ve kültürel haklar sözleşmesi ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü, işçi sağlığı iş güvenliğini yaşam hakkına bağlı olarak ele almıştır. Dünya Sağlık Örgütüne göre, “iş sağlığı sadece bazı hastalıklarla sınırlı bir şekilde ele alınamaz. Sağlık, yaşamın bir amacı değil, günlük yaşamın kaynağı sayılmalıdır. Sağlık konusunda amaç, kaliteli yaşamın sağlanması olmalıdır. Sağlıklı yaşamla çalışma koşulları arasında doğrudan bir etkileşim vardır. Siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel, davranışsal ve nihayet biyolojik faktörler, sağlık üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde etki yaratabilecektir.” denilmektedir.
Anayasamızın temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısmının üçüncü bölümünde sosyal ve ekonomik haklar düzenlenmiştir. Buna göre; çalışma yaşamı ile ilgili olarak 45. maddede tarım hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması gerektiği, 48. maddede çalışma ve sözleşme hürriyeti, 49. maddede çalışma hakkı, 50. maddede çalışma şartları ve dinlenme hakkı, 55. maddede ücrette adalet sağlanması hakkı, 60. maddede sosyal güvenlik hakkı düzenlenmiştir.
Henüz üye değil misiniz? Kayıt olun
Üye misiniz? Şimdi giriş yap